2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Konsolide metin
Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Herkes, dil, ırkBettilt, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Sanatın ve sanatçının korunması Madde 64 –Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Madde kenar başlıkları, sadece ilgili oldukları maddelerin konusunu ve maddeler arasındaki sıralama ve bağlantıyı gösterir. E) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve askerî mahkemeler kaldırılmıştır. C) En az onbeş üye ile toplanır ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile karar verir. A) Anayasa hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla, yürürlükteki kanun hükümlerine göre Kurul şeklinde çalışır.
Buna göre yargı örgütü yerel mahkemelerden temyiz merciine kadar adli yargı-idari yargı şeklinde iki ayrı organ olarak örgütlenmiştir. Yargı ayrılığı rejiminin doğal (ve zorunlu) sonucu ise, idari işlem ve eylemlerden dolayı idari yargı yolunun geçerli olmasıdır. Anayasa değişmediği sürece yasa koyucu bile bunun aksini takdir edemez. Maddenin iptaline ilişkin kararında, AY’nın 125, 140, 142 ve 155. Maddelerine vurgu yaptıktan sonra, “Bu kurallara göre, Anayasada idari ve adli yargının ayrılığı kabul edilmiştir. Bu ayrım uyarınca idarenin kamu gücü kullandığı ve kamu hukuku alanına giren işlem ve eylemleri idari yargı, özel hukuk alanına giren işlemleri de adli yargı denetimine tabi olacaktır. Maddenin iptaline ilişkin kararında yukarıda anılan gerekçenin devamında “daha ağır suç oluşturan eylemler için verilen idari para cezalarına karşı yapılacak başvurularda konunun idari hukukundan çok ceza hukukunu ilgilendirmesi nedeniyle adli yargının görevli olması doğaldır” görüşüne de yer vermiştir[49]. Ancak bu düşünceyi de kabul etmek Anayasanın yargı ayrılığı tercihi karşısında olanaksızdır. Hatta, bu görüş yasa koyucunun son zamanlarda pek çok adli cezayı idari cezaya dönüştürmesi ve kabahat nevinden suçları TCK kapsamından çıkarıp idari suça (kabahat) dönüştürmesi iradesi ile de çelişmektedir. Yasa koyucunun bu tercihi ile basit bazı suçlarla ceza yargısının meşgul olmaması, idari tedbir ve cezalarla konuya müdahale edilmesi tercih edilmiştir. Hal böyle olunca da, adı üstünde “idari ceza” olan bu işlemler tipik idari işlemler olup, ceza hukuku ile ilgisi yoktur.
- Ancak bu borçlanma derneğin gelir kaynakları ile karşılanamayacak miktarlarda ve Cemiyeti ödeme güçlüğüne düşürecek nitelikte yapılamaz.
- Cumhurbaşkanı dört yıl için doğrudan doğruya halkın oyu ile seçilir ve meclisin kabul edebileceği bir kişiyi başbakan olarak aday gösterir.
- On dört günün üzerindeki oda hapsi cezaları yedi hafta sonu izinsizlik cezası sayılır.
- 7 Ekim 1951’de Libya federal anayasası yayımlanarak yürürlüğe konmuş, 2 Şubat 1952’de ilk seçimler yapılmıştır.
Süresi beş yıldır ve üst üste iki dönemden fazla seçilemez. Yasama organı 1927’de yapılan değişiklikle tek meclisli hale getirilmiştir. Cumhurbaşkanı ile meclis kanun teklif etme yetkisine sahiptir. 7 Ekim 1951’de Libya federal anayasası yayımlanarak yürürlüğe konmuş, 2 Şubat 1952’de ilk seçimler yapılmıştır. Daha sonra iç ve dış siyasî şartların da etkisiyle bu anayasa değişikliklere uğramıştır. Anayasanın öngördüğü en önemli makamlardan biri ve belki başta geleni rehber veya önderliktir. Eğer halk çoğunluğunun ümmete rehber olabilecek önder kabul edeceği bir kimse bulunmazsa anayasanın saydığı niteliklere sahip fakihlerden oluşacak bir rehberlik şûrası bu görevi üstlenecektir. İlk İran anayasası, mutlak monarşiye son verip meşrutî monarşinin başladığı 30 Aralık 1906’da kabul edilmiştir. 31 Ekim 1925’te Kaçar hânedanı yerini Pehlevî hânedanına bıraktı. Bu hânedanın ikinci ferdi olan Şah Muhammed Rızâ Pehlevî ise 17 Ocak 1979’da İran’ı terketmek zorunda kaldı.
Değişiklik Teklifini burada madde madde inceleyecek değilim. Teklifteki idare hukukumuzu alt üst eden hükümlerden de bahsetmeyeceğim. Değişiklik Teklifindeki teknik kusurlara da değinmeyeceğim. Ben sadece bir iki maddeden hareketle teklif edilen hükûmet sistemini eleştireceğim. 10 Aralık 2016 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisi üyesi 316 milletvekili imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Bir Kanun Teklifi” başlıklı bir kanun teklifi sunuldu[1]. Nitekim bu tercihin nirengi noktasını oluşturan 3.madde ile yargı ayrılığı rejiminin zaafa uğratıldığı, Anayasanın ihlal edildiği tespiti yapılmıştır.
Bu karara karşı sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre itiraz yoluna gidilebilir. Adli sicil kaydında yalnızca mahkeme kararıyla kesinleşen suçlar yer alır. İdari Para Cezası Komisyonları ilgilinin itiraz talebinin reddine karar verirse, ancak bu durumda kurumca tesis edilen para cezasının iptali için idare mahkemesinde dava açılabilir. Anayasada tesbit edilen belirli durumlarda veya başbakanın istemesi halinde âyan ve temsilciler meclisi birlikte toplanır. Bu durumda birleşik toplantıya âyan meclisi reisi başkanlık eder. Ortak toplantı nisabı her iki meclisin salt çoğunluğu, karar nisabı katılanların salt çoğunluğudur. Bu üyeleri Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi üyeleri ile üniversite öğretim üyeleri, üst yönetici ve avukatlar arasından cumhurbaşkanı seçer.
Belediyelerin vermeye yetkili olduğu cezalar Kabahatler Kanunu ile değişmiş değildir. Özel kanunlara göre belediyenin yetkili olduğu cezalara ilaveten bu kanun ile belirlenen cezalar da gelmiştir. İdare tarafından verilen bir başka ceza türü de disiplin cezalarıdır. Bu cezalar, idari cezaların muhatapları yönünden tanımlanacak olursa; muhatabı sadece kamu personeli olan cezalardır. Buradaki amaç ise, kamu kurumunun işleyiş ilkelerinde düzen ve disiplini sağlamaktır. Bu tür cezalar yine idare tarafından verilmekte olup, muhatabın bir eşyası-malı üzerinde netice doğurmaktadır. Netice itibari ile elbette eşyanın sahibi cezalandırılmış olmaktadır, ancak cezanın uygulaması eşya üzerinde yapılmaktadır.